Türkiye'de eğitim dünyasında yaşananlar üzerine fikirler
Türkiye’de eğitim dendiğinde akla ilk gelen kavramlardan biri “sınav”dır. Okula başlayan bir çocuk, ilkokuldan üniversiteye kadar neredeyse tüm eğitim hayatını testlerle, puanlarla ve sıralamalarla geçirir. Bu sistem, öğrencileri ölçmek yerine onları yarıştıran, öğrenmeyi değil ezberlemeyi ödüllendiren, düşünmeyi değil puan toplamayı öğreten bir düzene dönüşmüştür. Ne yazık ki bu süreçte Türkiye, dünyanın hızla yöneldiği yaratıcı, eleştirel ve üretken eğitim anlayışını büyük ölçüde kaçırmıştır.
Türkiye’deki eğitim sisteminin en belirgin özelliği, merkezi sınavların belirleyici gücüdür. LGS, YKS, KPSS, TUS, DGS, ALES… Liste uzar gider. Bu sınavlar, öğrencinin geleceğini birkaç saatlik performansla belirleyen bir eleme makinesine dönüşmüştür. Sistem, öğrenciyi “ne kadar bilgi biliyor?” diye değil, “ne kadar doğru işaret koyabiliyor?” diye ölçer.
Bu durumun sonucu, eğitimde derin öğrenmenin yerine yüzeysel ezberin geçmesidir. Öğrenciler, konuyu anlamaktan çok, hangi soru tipinin “çıktığını” öğrenir. Eğitim süreci, bilgiye ulaşmanın değil, soru çözme tekniklerinin öğretildiği bir maratona dönüşür.
Dünya artık testle ölçülen bireyler değil, problem çözebilen, eleştirel düşünebilen ve ekip içinde üretebilen bireyler yetiştirmeye odaklanıyor. Finlandiya, Kanada, Güney Kore gibi ülkelerde eğitim sistemleri, öğrenciyi merkeze alan, proje tabanlı, yaratıcı düşünmeyi teşvik eden yöntemlerle yeniden şekilleniyor.
Finlandiya, ulusal sınav sistemini neredeyse tamamen kaldırdı; öğrencinin gelişimi süreç içinde öğretmen gözlemleriyle değerlendiriliyor. Singapur, yıllarca sınav odaklı bir ülke olarak bilinirken, son yıllarda “21. yüzyıl becerileri” odaklı müfredata geçti. ABD ve AB ülkelerinde, yapay zekâ, sürdürülebilirlik, medya okuryazarlığı gibi çağın gerçek sorunları artık derslerin merkezinde.
Türkiye ise hâlâ dershane kültürü, deneme sınavları, net sayısı ve sıralama takıntısı ile 20. yüzyılın eğitim anlayışında sıkışıp kalmış durumda.
Bugün Türkiye’de gençler, bilgiyle değil kaygıyla, merakla değil mecburiyetle, öğrenmek için değil kazanmak için çalışıyor. Bu sistem, ne bireysel potansiyeli ortaya çıkarabiliyor ne de ülkenin yaratıcı gücünü besliyor.
Oysa eğitim, sadece “doğru cevabı bulmak” değil; doğru soruyu sorabilmek sanatıdır. Türkiye’nin eğitim sistemini dönüştürmesi, sadece sınav sistemini değil, eğitim felsefesini de yeniden düşünmesiyle mümkün. Gerçek reform, testleri azaltmakla değil, öğrenmeyi yeniden anlamlandırmakla başlar. Ezberi değil, merakı; puanı değil, düşünmeyi; rekabeti değil, yaratıcılığı ödüllendiren bir eğitim anlayışına geçilmediği sürece, Türkiye küresel eğitim yarışında koşmaya bile başlamadan geride kalacaktır.
Kemal Duran
21 Ekim 2025