Eğitim Yazıları

Türkiye'de eğitim dünyasında yaşananlar üzerine fikirler

Türkiye’de Üniversite Kapatmayı Tartışma Zamanı

Türkiye’de üniversite sayısı yıllardır artıyor; buna karşılık üniversite olmanın asgari gerekleri aynı hızla eriyor. Bugün gelinen noktada mesele artık "yeni üniversite açalım mı?" sorusu değil, açık biçimde şudur: Bazı üniversiteler kapatılmalı mı, bazıları birleştirilmeli mi? Bu soru rahatsız edici olabilir; ancak rahatsız edici olduğu kadar kaçınılmazdır.

Üniversite, bir tabeladan ibaret değildir. Akademik kadro, araştırma kültürü, kütüphane, laboratuvar, uluslararası etkileşim ve entelektüel iklim gerektirir. Türkiye’de ise birçok üniversite, bu unsurların hiçbirine tam olarak sahip olmadan faaliyet göstermektedir. Aynı bölümlerin onlarca şehirde, aynı yetersiz kadrolarla açılması; taşrayı kalkındırmadığı gibi bilimi de yaygınlaştırmamıştır.

Türkiye’deki birçok üniversitede alanında yetkin öğretim üyesi bulmak ciddi bir sorundur. Aynı kişinin üç bölümde ders verdiği, lisansüstü programların şeklen yürütüldüğü, danışmanlıkların formaliteye dönüştüğü bir yapıdan söz ediyoruz. Bu koşullarda üniversiteyi açık tutmak, eğitim değil, kurumsal bir illüzyon üretmektir.

Üniversite kapatma fikri genellikle "öğrenciler mağdur olur" argümanıyla bastırılır. Oysa asıl mağduriyet, niteliksiz bir üniversitede geçirilen yıllardır. Mezuniyet sonrası karşılığı olmayan diplomalar, öğrencilerin zamanını, emeğini ve umutlarını tüketmektedir. Kapatma ya da birleştirme, doğru planlandığında öğrenciler için kayıp değil; gecikmiş bir kurtarma operasyonu olabilir.

Sınırlı kamu kaynakları, çok sayıda üniversite arasında parçalandığında hiçbir kurum gerçek anlamda güçlenememektedir. Araştırma altyapısı kurulamamakta, uluslararası projeler desteklenememekte, nitelikli akademisyenler için cazip koşullar oluşturulamamaktadır. Oysa daha az sayıda, daha güçlü üniversite; hem eğitim kalitesini yükseltir hem de küresel rekabet şansını artırır.

Üniversite kapatma tartışmasının bu kadar gecikmiş olmasının temel nedeni siyasidir. Üniversiteler, istihdam kapısı, yerel prestij unsuru ve kısa vadeli siyasi kazanç aracı olarak görülmüştür. Oysa yükseköğretim, popülizmin değil; uzun vadeli aklın alanıdır. Bu alanda atılacak her ciddi adım, siyasi cesaret gerektirir.

Türkiye’nin ihtiyacı daha fazla üniversite değil; daha çok üniversite olabilen kurumdur. Azaltma ve kapatma tartışması, eğitime düşmanlık değil; eğitimi ciddiye alma meselesidir. Üniversite kelimesinin içini yeniden doldurmak istiyorsak, bu tabu ile yüzleşmek zorundayız. Aksi hâlde üniversiteler ayakta kalacak, ama üniversite fikri çökmeye devam edecektir.

Kemal Duran

16 Aralık 2025