|
Sayılar temsilî olarak, insanın
sahip olduğu izafî ve zâtî değerleri ifade etmekte
kullanılagelmiştir. Diyebiliriz ki, bir bakıma her sayı hem kendine has, hem
de işaret ettiği değerler itibariyle bir kimlik, bir şahsiyet temsilcisi gibi
algılanmıştır. Tarih boyunca sıfır da dâhil olmak üzere sayılara, belli
değerleri ve mânâları temsil sadedinde müracaat
edilmiştir.
Sayılar dünyasının kahramanı, sağına geldiği her sayının
değerini on kat artıran ‘sıfır’dır. O bunu yaparken, diğer rakam ve sayılara
faydalı olduğu düşüncesinden haz alır ve bu sebeple yaptıklarından hiçbir
karşılık beklemez. Bu davranışı, sayılar tarafından hep takdirle karşılanır.
Fakat o, zâtının hiçbir değerinin olmadığını, ancak
bunu yaptığında bir mânâ ifade ettiğini düşünür. Bu
alçakgönüllülüğü ile hemen her sayının kalbinde müstesna bir yer edinir.
Diğer rakam ve sayılar gibi ‘sıfır’ın da tek bir emeli vardır; sonsuzu
tanımak; yani tasavvufî yaklaşımla, ‘yok’ olmamak, ebedîliği tatmak ve bekâ rengini almak. Bu yüzden sonsuzu düşünür, onu merak
eder. Fakat bir türlü sonsuza ulaşamaz. Yine de sonsuzla ilgili bir bilgiye
ulaşmak için ‘iki’ rakamına gitmeye karar verir.
Bilindiği gibi bu dünyaya yeni bir sayı doğması, var olan sayıların bir araya
gelmesiyle mümkündür. Meselâ ‘iki’, ‘bir’lerin beraberliği neticesi dünyaya
gelmiştir ve bütün asal sayılar içinde ‘çift’ olma özelliğine sahip yegâne
sayıdır. Bu dünyaya âşina olanlar hemen tanır, ismi
‘iki’ olan bu eşsiz ve yalnız sayıyı. Evet yanlış
duymadınız, yalnız bir sayı o; kimsesiz, yapayalnız bir sayı. ‘İki’nin yalnız
ve kederli hayatı, kendisini meydana getiren ailesini, ‘tek’ sayı olmaları
yüzünden küçük görmesiyle başlar. Tek sayılar toplumu da onun bu kibirli
tavrından rahatsızlık duyar.
Ailesinden utanan bu kibir âbidesine ‘çift’
sayılardan da destek gelmez. Çünkü onlar arasında da sürekli asal olmasından
bahseder ve hepsinden üstün olduğunu vurgular. İsterse hepsini
bölebileceğini, ama hiçbirinin kendini bölemeyeceğini tekrar eder durur.
Hiçbir zaman sonsuz sayıdaki ‘çift’ sayıdan sadece biri olduğu gerçeğiyle
yüzleşmek istemez. İçinde bulunduğu her toplumda, farklı özellikleriyle ön
plâna çıkmak ister, bütün farklı özelliklerinin bir üstünlük alâmeti olduğunu
ifade eder. Bu tavırlar ve sözlerle etrafındakileri kırdığının ve kendisinden
uzaklaştırdığının farkına varmaz. Böylece buzlardan inşa ettiği sarayında
yapayalnız bir hayat sürer.
Sıfır, kendinde bir değer bulunduran, fakat bunu kendinden bilen ve bu yüzden
de biraz kibirli olan ikinin kendine yardım edeceğini düşünerek yola
çıkmıştır. Yol boyunca bu tuhaf sayının ‘sonsuz’ hakkında kendine bir şeyler
söylemesi için dua eder durur. Daha önce birlikte çok az çalıştığı, bu esnada
soğuk tavırlarından dolayı fazla konuşamadığı ve bu yüzden de yeterince tanıyamadığı
‘iki’nin kendini nasıl karşılayacağı konusunda biraz endişeli ve gergindir.
Nihayet menzile varır. Korkuyla beklerken âniden
açılan kapının sesiyle irkilir. Karşısında bütün gururuyla ‘iki’yi görünce
şaşırır, oysaki o da diğer sayılar gibi bir sayıdır. İçeri davet edilmeyi
beklerken, “Ne istiyorsan çabuk söyle!” sözlerini bir tokat gibi yanağında
hisseder. Meramını şu soruyla hemen ifade eder: “Ben bir hiçim, sonsuza nasıl
ulaşabilirim?” Sıfırın bu mütevazı hâli ikiye tesir eder. Bir sayının duygusallığının,
zayıflığından kaynaklandığı inancını sıfır sarsmıştır. Çünkü karşısındaki
sayı, âciz olduğu için değil, sonsuza olan aşkından
dolayı kapısına gelmiştir. Hayatı boyunca böyle bir durumla belki de ilk defa
karşılaşan iki, hemen söze girer:
“Hoşgeldin sıfır. Öncelikle şunu ifade etmeliyim
ki, hiçbir zaman sayıların sağına geçerek sonsuza kavuşamazsın. Bunu hiç
durmadan yapsan bile, her seferinde sağına geçerek oluşturduğun sayıdan daha
büyük bir sayı olacaktır. Meselâ bütün çift sayıları düşün, onların sayısı
sonsuzdur. Öte yandan, çift sayıların sayısı ile,
tek sayıların sayısı aynıdır, yani bir o kadar da tek sayı vardır. Öyleyse
bizim dünyamız olan tam sayılar dünyasının nüfusu, çift veya tek sayıların
nüfusunun iki katı olmalıdır. Fakat onun da sonsuz olduğunu biliyoruz, sence
de garip değil mi? Sonsuz çift sayı var dünyamızda. Sonsuz tek sayı ile aynı
havayı teneffüs ediyoruz; ama bütün bunların toplam sayısı yine sonsuz.”
Tesirli olduğu kadar da kafa karıştırıcı bu sözler karşısında sıfır iyiden
iyiye küçülmüştü. “Ne kadar da acizim Allah’ım, Sen bildirmezsen hiçbir şey
bilemez, Sen önümü aydınlatmazsan karanlıklar içinde bocalar dururum.” diye
geçirdi içinden. Ümidi hırpalanmış, kendine olan güveni sarsılmıştı. Oysaki
sayıların sağına geçerek sonsuza vâsıl
olabileceğini düşünüyordu. İkinin anlattıkları, sonsuz hakkındaki bilgisinin
yetersizliğini gözler önüne sermişti. İç dünyasına dalmış bunları düşünürken,
‘İki’nin şu sözleriyle kendine geldi:
“Sayılar dünyası, senden benden ibaret değil, aç kulaklarını da beni iyi
dinle! Kesirli sayılar denen sayılar da var bu dünyada. Belki onlarla
tanışmak istersin. Yaşadıkları yeri tarif edeyim de onları bulmaya çalış.”
Minnet duyguları içerisindeki sıfır, şükranlarını ifade edip, yeni sayılarla
tanışacak olmanın heyecanıyla vurdu kendini yollara. Karşısına çıkan ilk
sayıya selâm verdi.
Adı ‘iki bölü üç’ olan bu sayının, görünüşü bilinen tam sayılardan biraz
farklıydı. Boyu daha uzundu ve bir tam sayının iki katı kadar büyüklükteydi.
Sıfır hemen konuya girdi ve aynı soruyu ona da yöneltti. İki bölü üç de
bekletmeden kesirli sayılar dünyasının kapılarını açtı: “Her kesirli sayının
bir asıl bir de göbek adı vardır. Benim göbek adım 0,6666666666666666…
şeklinde sonsuza kadar devam eder.”
“Her ne kadar göbek adım sonsuzluğun remzi olsa da, nihayetinde sonlu bir
sayıyım ben. Sonsuzluk hakkında tek bildiğim; ona asla ulaşılamayacağı ve
onun tam olarak anlaşılamayacağıdır. Ümidini kırmak istemem; fakat inancım
odur ki, sonsuza kavuşmak imkânsız. Seni anlıyorum, ben de ona kavuşmayı
isterdim; ama bu mümkün görünmüyor. Yine de eğer sormak istersen, gerçek
sayılar dünyasında, ‘karekök iki’, ‘karekök üç’ gibi kesirli olmayan sayılar
da varmış. Bir de onlarla tanış.”
Böyle bir isimle ilk kez karşılaşan sıfır hayret ve şaşkınlıktan âdeta donup
kalmıştı. Kendisi sonlu, fakat gidişi sonsuz olan bu sayıya hayranlığını
ifade etmekten kendini alamadı. Fakat hâlâ, sonsuzun ne olduğunu tam olarak
anlayamamıştı.
Sıfır, ‘iki bölü üç’ ile vedalaştıktan tekrar yola koyuldu. Nihayet şehrin
girişindeki kulübesinde oturan ‘karekök iki’yle karşılaştı. Çölde vaha bulmuş
gibi hissetti kendisini. Selâm verip, sonsuza olan iştiyakını, bu yüzden
yollara düştüğünü, yolculuğunu ve başından geçenleri ona anlattı. Bunun
üzerine ayağa kalkan ‘karekök iki’ eline bir çöp alıp, toprağa bir çizgi
çizdi. Bir ucuna ‘sıfır’ yazdı, diğer ucuna da ‘bir.’ Başını yerden
kaldırmadan, kendinden emin bir edayla konuşmaya başladı: “Buradaki sensin,
bu da bir, ikinizin arasında sonsuz sayıda gerçek sayı var. Senden onları
görmeni beklemiyorum; ama şunu iyi bil ki; sadece bu aralıktaki kesirli
gerçek sayıların nüfusu bile sizin dünyanız olan tam sayılar dünyasının
nüfusundan fazladır. Bana hangi sonsuzu soruyorsun? Kesirli sayıların nüfusu
olan sonsuz mu, yoksa kesirli olmayan gerçek sayıların nüfusu olan sonsuz mu?
Gerçek şu ki sonsuz bizim gibi bir sayı değildir ve onun bilgisini kimse
bilemez.”
Sıfır bunları duyunca, kendini başından aşağıya kaynar sular dökülmüş gibi
hissetti. Yolculuk boyunca öğrendiği tek şey, sonsuza asla ulaşılamayacağı ve
onun tam olarak idrak edilemeyeceği gerçeği oldu. Fakat bu yolculukta en
azından, çehresinde sonsuzdan esintiler taşıyan diğer sayılarla tanışmıştı.
Kendi meslek ve meşrebinde üzerine düşen arayışa girdiği ve yolculuğu yaptığı
için gönül dünyasında belli bir itminana kavuşmuştu. İşte o anda, Sonsuz’dan gelen esintileri vicdanında daha bir duymaya
başladı.
Târifi imkânsız duygular içerisinde büzüştü ve
sonunda bir nokta hâline geldi. Bu yolculuktan sonra yapacağı şey, Sonsuz’un nurlarıyla aydınlanmak olmalıydı.
|